Adana Baro Başkanı Avukat Mengücek Gazi Çıtırık: "Yolsuzluğun Türkiye'de tamamen vakayı adiyeden sayılması yerini buldu" 17.12.2014 Türkiye, bundan bir yıl önce, güne İstanbul'da başlayan ve üç koldan yürütülen "Rüşvet, Kara Para Aklama ve Yolsuzluk Operasyonu" ile sarsılmıştı. Soruşturmada kimler yoktu ki; Başbakanın oğlu, bakanlar, bakan çocukları ve hükümete yakın iş adamları... Onlarca isim gözaltına alındı. Soruşturmaya konu olan yolsuzluk miktarı öyle büyüktük ki milyar dolarlarla ifade ediliyordu. Ardından 25 Aralıkta operasyonun ikinci dalgası geldi. Her iki soruşturmaya ilişkin ortaya onlarca ses kaydı, para, para görüntüleri ve ifade ve itiraf saçıldı. Dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde, ayakkabı kutularında 4.5 milyon dolar ele geçirildi. 'İmam hatip yapılacaktı bağış parasıydı' gibi, çelişkili açıklamalar yapıldı. Yine dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlunun evinde yapılan aramada 1.2 milyon TL bulunmuştu. 'Ev satmıştı onun parası denildi' fakat hiçbir zaman o paranın ne olduğu kanıtlanamadı. Bugün 17 Aralık. O büyük fırtınalar koparan operasyonun yıl dönümü. Geriye bol belge, bol hukuksuzluk, kocaman bir tartışma, davanın takibinde ısrar kaldı fakat bu yolsuzluktan suçlanan kimse kalmadı. Çünkü, 17 Aralık soruşturması hakkında takipsizlik kararı verildi. Soruşturma adeta sıfırlandı. Böylece işadamı Rıza Sarraf, iki eski bakan çocuğu ve Halk Bankası'nın eski genel müdürü dahil 53 şüpheli hakkındaki takipsizlik kararı kesinleşti. Yolsuzluğun Türkiye'de tamamen vakayı adiyeden sayılması yerini buldu haliyle. Anayasamızın, 9. Maddesi "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." yine Anayasamızın 138. Maddesinde,"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. "düzenlemeleri karşısında yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde karar verilmesi vicdanları bir kez daha kanattı. Demokrasi ve Hukuk Devleti'nin en önemli güvencelerinden biri kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Kişi hürriyetlerinin güvence altına alınmasını, hukuk devletinin yaşama geçirilmesini, yetkilerin denetlenebilir olmasını ve erkler arasında dengelemeyi kuvvetler ayrılığı ilkesi yaşama geçirmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerinin zedelenmesi yurttaşın adalete olan güven duygusunun sarsılmasına yol açmaktadır. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliğine dair referandumla yargı, rejimi dönüştürebilmenin ve iktidar mücadelesinin aracı haline gelmiştir. Birey-yurttaşın isteği üstünlerin hukukun değil, hukukun üstünlüğünün yaşama geçirilmesidir. Toplum, temiz siyaset ve temiz siyasetçi istemektedir. Rüşvet ve yolsuzluk, ülkemizde her dönem yaşanmıştır. Önemli olan bu kirliliğe bulaşanların yargı aracılığıyla tespit edilerek, gerekli cezaları almalarıdır. Yargı organlarının görevlerini yaparken hiçbir güç, kişi, kuruluş engel olmamalıdır. CMK'da soruşturmanın nasıl yapılacağı bellidir. Yani Cumhuriyet Savcısı'nın re'sen, şikayet veya ihbar üzerine kamunun lehine olan delileri ve aynı zamanda şüphelinin de lehine ve aleyhine olan delileri toplayarak kamu davası açılıp açılmayacağı doğrultusunda gerekli tahkikatı yapacak ve soruşturmayı ya kamu davası açarak ya da takipsizlik kararı vererek sonuçlandıracaktır. Anayasamıza göre 3 temel erk var, yasama, yürütme ve yargı erki. Anayasamızın 9. Maddesine göre; yargı yetkisini Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler kullanmaktadır. Anayasanın 138 maddesi, hakimlerin, mesleklerine ifa ederken bağımsız olduklarını hiç kimsenin mevki, makam ve merciinin talimat veremeyeceği, tavsiye ve telkinde dahi bulunamayacağını düzenlemiştir. Siyasi iktidar bu soruşturmadan maalesef yapmış olduğu düzenlemelerle elini çekmemiştir. İcranın, yani yürütmenin, yargının görev ve yetkisi alanına girmiş olan başlamış bir soruşturmaya müdahale etmemesi gerekirdi. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimindedir. Açıklık, şeffaflık, hesap verilebilirlik içerisinde yönetenlerin de kendilerini hukukla bağlı saydıkları, kişi güvenliğinin sağlandığı rejimin adı hukuk devletidir. Hukuk devletinde hukuksal işlemlerin dayanak ve gerekçesi de kamuoyuna açıklanmalıdır. Görevden almalar soruşturma devam ederken ve gerekçesi kamuoyundan gizleyerek yapılmıştır. Böylelikle bu tür işlemler yurttaş nezdinde soru işaretleri oluşacaktır. Barolar olarak biz hukukun siyasetini yapmaktayız. Devam eden soruşturmada kimsenin yargılanması veya yargılanmaması gerektiğini söylemiyoruz. Olması gerekenleri söylüyoruz. Masumiyet karinesi, adil yargılanma, makul sürede yargılanma ilkesinin, doğal yargıç güvencesinin ihlal edildiği ; Balyoz, KCK ve Ergenekon dosyalarını gördük. Bu süreçte tüm bu ihlaller olurken, seyirci kalıp bugün bu durumları hatırlatanları samimiyetsiz bulmaktayım. Son yaşananlarla ülkemiz yangın yerine dönmüştür. Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş rüşvet, kara para aklama ve yolsuzluk soruşturmasını siyasi iktidar-cemaat arasındaki çatışmaya indirgememek gerekir. Ayrıca, bu soruşturmada siyasi iktidarın yıpratılması, uluslar arası bir organizasyonun varlığının olduğuna dair iddialar ile soruşturmaya gölge düşürülmüştür. Siyasi iktidarın temsilcileri soruşturmanın başlatılmasından, operasyonun neden kendilerine bildirilmediğinden rahatsızlık duyduklarını gördük. Yargı görevini yaparken herhangi organ, merciinin ya da kişinin emri altında, talimat altında bir kurum değildir. Siyasi iktidarın bu açıklamaları, 18. Yüzyıl Fransa'sını hatırlatmaktadır. Fransa'nın mutlak monarşiyle bu dönemde yönetilmekte, imparator 14. Lui'nin 'Devlet benim' anlayışını hakim kılan, liderin ağzından çıkanın kanun sayıldığı, birey-yurttaşın özel yaşamına her türlü müdahalenin yapıldığı parti -devlet anlayışı ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca, bireylerin kişisel tercihlerine ve Anayasa-AİHS'de güvence altına alınmış özel hayatın gizliliğine herkesin saygı göstermesi gerekir. Siyaseti kaset savaşlarına indirgememek gerekir. Kaset savaşlarını doğru bulmamaktayız. Pazarlıkçı ve tehditkar bir anlayışı sergileyen kasetler üzerinden yapılan siyasete son verilmelidir. Kamuoyu vicdanını yaralayacak bir şekilde yargıya siyasi müdahale yapılmamalıdır. Son söz olarak hukuk bir gün herkese lazım olacaktır. Kamuoyuna saygıyla sunarım.