Ülkemizde son zamanlara hukuk adına büyük tartışmalar yaşanmaktadır. Uzun tutukluluk süreleri, yıllarca süren yargılamalar, zamanaşımına uğrayan davalar, tutuklu yargılanan sanıkların tutukluluk sürelerinin doldurulması nedeniyle salıverilmesi geniş tartışmalara yol açmaktadır.Tutukluluk süreleriyle ilgili haber ve yorumların geniş bir şekilde basında yer alması nedeniyle kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla aşağıdaki açıklamaya gerek görülmüştür. 1-Ülkemizde tutukluluk süreleri oldukça uzundur, tutukluluk adeta bir cezalandırma aracı olarak uygulanmaktadır. Tutuklama, kuvvetli suç şüphesinin bulunması ve diğer bazı şartların gerçekleşmesi durumunda sadece hâkim kararıyla uygulanan bir tedbirdir. Ancak, davaların uzun sürmesi halinde bu tedbir insan hakları ihlâline yol açmaktadır. Yargı sistemimizde davalar makul sürede sonuçlandırılamadığından sanıklar uzun süre tutuklu olarak yargılanmakta tutukluluk bir tedbir olmaktan çıkmaktadır. Tutuklama süresinin makul olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nde öngörülen temel ilkelerden biridir. Tutuklulukta geçen sürelerin uzunluğu sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılan davalarda şimdiye kadar Türkiye aleyhine çok sayıda ihlâl kararı çıkmıştır. 2-Özel yetkili mahkemeler kaldırılmalıdır.Özel soruşturma ve yargılama usulleriyle, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindeki gizlilik kararlarıyla, binlerce sayfalık iddianameleriyle yargılama yöntemleri tartışma konusu olan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldırılmalıdır. Farklı yargılama hükümlerine tabi olan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin varlığı kanun önünde eşitlik ilkesine, yargılama birliği ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmektedir. Geçmişteki devlet güvenlik mahkemelerinin devamı niteliğindeki bu mahkemeler temel hak ve özgürlükler yönünden ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. 3-Adaletin gecikmesi en büyük adaletsizliği doğurmaktadır. Yurdumuzda yargı organları ; kendilerini ağır bürokratik hantal anlayıştan kurtarmalı, yargı organları mensupları sistemi ve devleti koruma refleksiyle hareket etmekten vazgeçmelidir. Ülkemiz anayasal sisteminin üç ana ayağından birini oluşturan yargı mensupları; devlet memuru anlayışı içinde hareket etmemelidir. Yargının önceliği yasaları hızlı, tarafsız biçimde uygulamak , insan hak ve özgürlüklerini korumaktır. Mevcut yargılama düzeni; yıllarca süren davalarla, ağır işleyen yargı sistemiyle tükenmiş bir düzeni ifade etmektedir.Siyasal iktidarın önceliği yargının yapısal hale gelen, acil , ağır sorunları çözmek yerine, yargı düzenini etki altına almaya çalışmak adeta kendi yargı sistemini oluşturmaya çalışmak olmuştur. Oysa siyasal iktidarın amacı, yargının artık toplum vicdanını kanatan , neredeyse sisteme güveni bitiren sorunları çözmek, gerekli yasal düzenlemeleri yapılmasını sağlamak , yeterli kadro ve fiziki olanakları sunmak olmalıdır. Hukuk devleti adına yaşanan olumsuz gelişmelerden, ağır yargı sorunlarının oluşmasından başta siyasal iktidar ve ikitidarlar ile yıllardır ağır aksak işleyen yargı düzenini sorgulamayan, düzelmesi için gerekli çabayı harcamayan tüm sistemin sorumluluk payı vardır. Toplumsal barış ve düzeni tehdit eder hale gelen sorunların ortadan kaldırılması için, yargı bağımsızlığını teminat altına alacak, yargının işleyişini hızlandıracak gerekli olanakları sağlayacak, savunmanın yargı içindeki konumunu güçlendirecek düzenlemelere acil olarak ihtiyaç vardır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.