İSTİKLAL MARŞI’MIZIN KABULÜNÜN 99. YILI KUTLU OLSUN
İstiklal Marşı’mız 12 Mart 1921 yılında 1. Meclis tarafından ülkemizin “Milli Marşı” olarak kabul edildi.
İstiklal Marşı’mız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusumuzun verdiği kurtuluş mücadelesini, ulusumuzun bağımsızlığa olan inancını ve düşkünlüğünü, Bayrak sevgisini, vatanımızın güzelliğini dile getiren bir eserdir.
İstiklal Marşı’nın, Kurtuluş Savaşı yıllarında maddi, manevi ve her bakımdan sıkıntı içerisine düşmüş olan milletimizin ortak duygusu, ortak inancı ve imkânsızlıklara karşı dayanma gücünün sembolüdür.
Milli mücadeleyi en mükemmel şekilde dile getiren Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşı'mızın her kelimesinde aziz milletimizin her ocağından çıkan, her şehit ve gazinin emaneti olduğunu ifade eder.
''Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır'' diyerek, onu Ulusumuza armağan etmiştir.
Bunun için İstiklâl Marşı'mıza saygı duymak, onu gönlümüzde ve hayatımızda yaşatmak görevlerimizdendir.
Bu vesileyle, başta Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy olmak üzere, İstiklal Marşı’na ruhunu kazandıran, yazılmasına, bestelenmesine emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyor, Allah’tan rahmet diliyoruz.
İstiklal Marşının kabulünü sağlayan ilk Meclisin bütün kahraman üyelerini bir kez daha rahmet ve şükranla anıyoruz.
Mehmet Akif'in dediği gibi 'Allah bir daha milletimize İstiklal Marşı yazdırmasın'”
İSTİKLÂL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
MEHMET AKİF ERSOY