ADANA BAROSUNDAN İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARININ TUTUKLANMASINA TEPKİ.
"YARGI, BASKI VE ZULMÜN ARACI OLMAMALI"
İstanbul Büyükada’da emniyet güçleri 5 Temmuz'da bir otelde insan hakları aktivistlerinin düzenlediği eğitim çalışmasını basarak 10 aktivisti gözaltına almışlardı.
Gözaltına alınanlardan Uluslar arası Af Örgütü Türkiye direktörü İdil Eser, Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran, İnsan Hakları Gündemi Derneği üyeleri Veli Acu ,Günal Kurşun ,eğitmenler Ali Garavi ve Peter Steudtner terör örgütüne yardım etmek suçlamasıyla tutuklandılar.
Nalan Erkem,Eski Mazlum Der’li aktivist Şeyhmus Özbekli ,Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ,Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmışlardır.
Savcılığın iddiaları arasında şüphelilerin üyesi oldukları insan hakları kuruluşlarının faaliyet alanıyla ilgisi olmayan bir şekilde toplantı yaptıkları, terör örgütleri gibi gizlilik kurallarına uydukları, toplantı sırasında orada bulunan çevirmenin tanıklığı, Aktivistlerden İdil Eser’in bilgisayarında açlık grevindeki Semih Özakça ve Nuriye Gülmen ile ilgili belgeler olduğu,aktivistlerin bazılarının, bylock kullanıcısı kişilerle ya da Fetö terör örgütü suçlamasıyla tutuklanan kişilerle iletişimlerinin olması gibi soyut iddialar yer almaktadır.
Ayrıca aktivistlerin elektronik materyallerine imajları alınmadan el konulmuştur. Böylelikle delil güvenliği tehlikeye girmiştir. Polisin ortam dinlemesi yaparak delil toplama imkânı varken toplantıyı basması ile toplantıda konuşulanların içeriği manipüle edilmiştir.
Terör örgütüne yardım suçlamasıyla tutuklanmışlardır ancak örgütün ismi bile belli değildir. Özellikle bu husus, hukuk sistemimizde keyfiliğin geldiği en son noktadır.Hukusuzluk terör yaftası ile perdelenmektedir.
Tamamı insan hakları alanında tanınan, şiddetsiz bir dünya için ömrünü vermiş insanların tutuklanması, aslında insan hakları kavramına siyasi iktidarın bakış açısını yansıtmaktadır. Ohal ‘in gölgesinde hukuksuzluk, keyfiyet iyice derinleşmektedir.
Gelinen nokta, Türkiye’de insan haklarını savunmanın suç olduğu,insan hakları faaliyetlerinin teröre destek olarak kabul edildiğidir.
Unutulmamalıdır ki adalet de; insan hakları da bir gün herkese lazım olacak kavramlardır. İçeriğini boşaltmak, keyfiyete teslim etmek bin yıllardır süzüle süzüle bugünkü halini almış evrensel insan hakları değerlerini bir kalemde çöpe atmak demektir.
Somut ve inandırıcı delil olmadan, isim dahi belirme gereği duyulmadan, yargı araç kılınarak toplum ve yurttaş üzerinde baskı kurmak ve zulmetmek asla kabul edilemeyecektir. Bugün artık ülkemizde hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmamış ve adil yargılanma, lekelenmeme hakkı gibi en temel evrensel haklar, parti devleti anlayışı ile, tek adam bakışına dayalı otoriter uygulamalarla ihlal edilmektedir.
Yanlışlardan dönülmeli, ülkemiz biran evvel olağan günlere dönmeli, muhalif kimlikler ve farklı sesler tehdit unsuru görülmemeli ve demokrasiye işlerlik kazandırılarak yurttaşın devlete ve yargıya güveni yeniden tesis edilmelidir.
Kamuoyuna saygı ile sunarız.
Adana Barosu Başkanlığı