17 AĞUSTOS'U UNUTMADIK.. UNUTTURMAYACAĞIZ! 16.08.2016 BASINA VE KAMUOYUNA Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı, bundan tam 17 yıl önce.. Saat 03.02'de merkez üssü Gölcük olan deprem resmi verilere göre; 18 bin 373 insanımız hayatını kaybetti, 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi ise sakat kaldı. Aynı depremde 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 işyeri de hasar gördü. Marmara ve ardından 2011 yılında yaşanan Van depremleri şunu gösteriyor, ülkemizde hala depreme karşı ciddi önlemler alınmıyor. Üstelik de İstanbul'da 7'yi aşan ve felakete neden olabilecek bir deprem bekleniyorken... Peki, geriye dönüp baktığımızda 17 yıl boyunca depremin her şeyi yerle bir eden etkilerinden en az hasarla kurtulabilmek için neler yaptık? Kentsel dönüşümde istenilen başarıya ulaşıldı mı ? Geldiğimiz son nokta nedir? İstanbul, 7 ve üstü büyüklüğündeki olası depreme ne kadar hazır? Bu tür sorular hala net bir şekilde yanıt bulmuyor. 17 Ağustos depreminden sonra oluşan hassasiyet unutuldu. Oysaki deprem unutmaya gelmez. Ne yazık ki 1999 depremlerinin ortaya çıkardığı ağır bedellerden yeterli ölçüde ders çıkarılmaması, 2011 Yılında yaşamış olduğumuz Van depreminin acı yüzüyle bir kez daha anlaşıldı. Konunun tüm ilgili tarafları, Van Depremi nedeniyle ülkemizin deprem gerçeğini bir kez daha hatırladılar. Ülkemizin en yıkıcı fay hattı olan "Kuzey Anadolu Fay Hattı" başta olmak üzere farklı bölgelerimizin deprem tehlikesi altında olduğu Van Depremi ile bir kez daha gözler önüne serildi. Ülke topraklarının yüzde 66'sı 1. ve 2. derecede deprem bölgesinde yer almaktadır. Ülke nüfusunun yüzde 70'i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'i deprem tehlikesi altındadır. Türkiye deprem yaşayan ve bu depremlerde can ve mal kayıpları olan bir konumdadır. Elbette, deprem bir doğa olayıdır. Bir doğa olayının afete dönüşmesi insan kaynaklı eksiklikler ve hatalar zincirinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde 6 ve üzeri büyüklükteki her deprem önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden oluyor. Sorun bir doğa olayı olan depremin kendisinde değil, depreme dayanıklı yapı üretilmemiş olmasında yatmaktadır. Gerekli önlemleri almamaktan ya da denetimsizlikten kaynaklanan olumsuzlukları "kader" olarak değerlendirmemek gerekir. Bunun yerine mühendislik bilimine uygun hareket edilmeli, deprem büyüklükleri dikkate alınarak yapı üretim yerleri ve yapı üretim süreci bilime ve bilgiye dayalı olarak yönetilmelidir. Denetlemeye gelince de parasını vererek denetleme olmaz, denetleme kamunun görevi olmalıdır. Maalesef kamu denetiminin yetersizliği, eksik imalat, aşırı kâr hırsı, çarpık kentleşmenin sonucunda doğal afetlerde insanlarımızı yitirmeye devam ettik. Yaşanan depremlerden sonra yitirdiğimiz insanlarımızı bir kez daha rahmetle anıyoruz. Yetki ve sorumluluk sahiplerini de göreve davet ediyoruz. Saygılarımızla. Adana Baro Başkanlığı