Avukatlar, Berkin Elvan için yürüdü
13/03/2014
Avukatlar, Berkin Elvan için yürüdü
Baro Başkanı Av. Çıtırık:
"Siyasi iktidar eylem ve işlemlerini hukuk devleti içerisinde yapmalı"
Adana Borusu avukatları, Gezi olayları sırasında yaralanan ve 269 gün sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan için protesto yürüyüşü düzenledi.
Adana Borusu avukatları, Gezi olayları sırasında yaralanan ve 269 gün sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan için protesto yürüyüşü düzenledi.
Adana Adliye Sarayı önünde toplanan, Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık'ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 500 avukat, ellerinde karanfil ve üzerinde 'halkın ekmeği adalet' yazılı ekmeklerle yürüyüşe geçti. CHP Adana Milletvekili Ali Demirçalı ile bazı sivil toplum kuruluşlarının da destek verdiği yürüyüşte 'Berkin Elvan ölümsüzdür', 'Susma sustukça sıra sana gelecek', 'Katiller bulunsun, hesap sorulsun' sloganları atıldı. Avukatlar, İnönü Caddesi ve Atatürk Bulvarı'nı takip ederek Atatürk Parkı'na geldi ve burada ellerindeki ekmek ve karanfilleri yere serdikleri siyah bezin üzerine bıraktı.
Avukatlar adına açıklama yapan Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, polisin sokak eylemlerinde orantısız güç kullandığını belirterek, siyasi iktidarın eylem ve işlemlerini hukuk devleti içerisinde yapması gerektiğini vurguladı.
Baro Başkanımız Avukat Mengücek Gazi Çıtırık, sözlerini "Bu Son Olsun" şiiriyle noktaladı.
"Bugün sen çok gençsin yavrum Hayat ümit neşe dolu Mutlu günler vaad ediyor Sana yıllar ömür boyu Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni Doğarken ağladı insan bu son olsun bu son Doğarken ağladı insan bu son olsun bu son. "
ADANA BARO BAŞKANLIĞI
BASINA VE KAMUOYUNA
13.03.2014-PERŞEMBE
Avukatlık Yasası'nın 76 ve 95. maddelerinin barolara vermiş olduğu görev ve yetkiler doğrultusunda, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak bizlerin en temel sorumluluğu arasındadır.
03.06.2013 tarihinde Abdullah Cömert 22 yaşında silahla vurularak öldürüldü. 14.06.2013 tarihinde Ethem Sarısülük Ankara Kızılay Meydanında polisin doğrudan başını hedef alarak yaralaması sonucu ölümüne neden olundu 26 yaşında. 19 yaşında Mehmet Ayvalıtaş, bir araçla ezilerek öldürüldü. 27 yaşında polis memuru Mustafa Sarı köprüden düşerek öldü. 22 yaşında Ahmet Atakan ODTÜ eylemlerine destek amacıyla Armutlu da yapılan gösterilerde başına aldığı gaz fişeği kapsülü sonucunda öldürüldü. Eskişehir'de 19 yaşında Ali İsmail Korkmaz, polis memurları ve onlara yardım eden bir grup gayretkeş ve işbirlikçi kişiler tarafından hunharca öldürüldü 19 yaşında. Eskişehir valisi; "arkadaşları yapıyor, sonra da polislerin üzerine atıyorlar" şeklinde beyanda bulunmuş. Medeni Yıldırım, 18 yaşında güvenlik kuvvetlerince üzerine açılan ateş sonucunda Lice'de öldürüldü. Berkin Elvan, annesine, güvenlik kuvvetlerinin biber gazı kullandıklarını bundan kaçamayacağını bu nedenle ekmek almaya kendisinin gittiği, başına aldığı gaz kapsülü nedeniyle 269 gün yoğun bakımda kalarak yaşam mücadelesi verdi. Ancak, 15 yaşında dün toprağa verdik. Ülkemizin genç fidanlarının devlet terörüne maruz kalarak yaşamdan koparılmalarından esef duyuyorum.
Anayasa'nın 12. maddesi : "herkesin, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu", Anayasa'nın 17. maddesi; "herkesin yaşama, maddi-manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını, kimsenin haysiyeti ile bağdaşmayan muamele ve cezaya tabi tutulamayacağını" düzenlemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. maddesi: "Sözleşmeye imza atan üye devletlere, insan haklarına saygı yükümlülüğü getirdiğini", 2. Maddesi, "herkesin yaşam hakkının yasa koruması altında olduğunu", 3. maddesi, "hiç kimseye işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza ve işlemlere tabi tutulamayacağını", İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 1. maddesinde, "bütün insanların özgür, onur ve haklar bakımından eşit olduklarını, akıl ve vicdanla donatıldıklarını, birbirlerine kardeşlik anlayışı ile davranılması gerektiğini", 2. maddesi, "ırk, dil, din, cinsiyet, siyasal görüş ayrımı gözetilmeksizin, insanların bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahip olduğu", 3. maddesi, "herkesin yaşama hakkına, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğunu" düzenlemiştir.
Gerek Anayasa, gerekse Uluslararası sözleşmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde asıl olanın yaşam hakkı olduğu ortadadır. Devletler, birey-yurttaşın, maddi - manevi gelişimini sağlamak, insan haysiyet ve onuruna yaraşır bir düzeyde yaşam sürdürebilmeleri için asgari koşulları hazırlamakla yükümlüdürler. Eşitlik sadece yasa önünde kalmamalı, olanak ve fırsat eşitliğine dönüşmelidir. Gezi Parkı olaylarından bugüne kadarki süreçte, demokratik haklardan biri olan protesto hakkını kullanmak isteyen yurttaşlarımıza orantısız güç kullanımından, devlet terörüne kadar şiddetin artan boyutlarda her türlüsü uygulanmıştır. Birey-yurttaş, aşağılanmış, ötekileştirilmiş, yok sayılmış, çapulcu diye nitelenmiş, birey-yurttaşın talepleri dinlenilmeyerek şiddetle bastırılmaya devam edilmiş, "yüzde 50'yi evlerinde zor tutuyorum" diyen zihniyet doğrudan doğruya iç savaş kışkırtıcılığı yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. Maddesinde hukuk devleti olarak nitelendirilmişse de, yönetenler de kendilerini hukukla bağlı sayacaklar, yönetenlerin ve idarenin eylem ve işlemleri yargının denetiminde olarak, açıklık ve hesap verilebilirlik içerisinde hareket edilecektir.
Dün Denizli 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nce Gezi Parkı olayları nedeniyle haklarında dava açılan kişilere beraat kararı verildi. Davanın gerekçeli kararında örnek teşkil edecek bir ilke imza atmıştır. "Farklı düşünen bir avuç gencin devlet için tehlikeli görünmemektedir. Farklı seslerin yükselmesini demokrasinin oluşup yerleşmesi için gereken davranış olduğu, tüm üye ya da yurttaşların organizasyon ya da devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu yönetim biçimi olarak demokrasiyi tarif etmektedir. İleri demokrasiyi ise, 21. YY teknolojisini kullanarak, demokrasiyi geliştirmeyi amaçlamak, bunun için basın, fikir, düşünce ve ifade özgürlüğü konularında ileri düzeyde çaba sarf ederek insanların özgürlük ve sınırlarının artırılması çabasının görüldüğü bir yönetim biçimi olmalıdır.
Daima farklı düşünen değerlerin ağırlıklı olarak ölümleri sonrasında zenginlik olarak kabul edildikleri, yaşarken ise bu kişiler tehlike olarak görülmüştür. Eylemlerde ayakta duranın, oturanı, tencere - tava çalanı, ışık açıp kapatanı tehlike unsuru olarak gören, sesini kesmek için mücadele etmek ileri demokrasi ile bağdaşmaz. Anadolu'nun kilimi gibi, motiflerdeki renkler gibi farklılıklar da güzellik doğacaktır. Farklı düşünen kişinin sindirilmesi sürecinde ülke genelinde itfaiyelerin kullandığı sudan daha çok suyu TOMA araçlarınca kullanıldığı ve göstericilere insan sağlığına zararlı kimyasal maddeyle karışık su sıkılması ve onların bu şekilde cezalandırılması yerinde değildir. Valilik makamı tarafından çoğunluğun görüşünde olmayan hiçbir gösteri için ağırlıklı olarak izin verilmediğinden, farklı olarak düşünen hiç kimsenin ülkemizde gösteri veya toplanma hakkını kullanabildiği görülmemektedir.
Anayasanın 34. Maddesi, "herkesin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri - yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu", yine AHİM kararlarına göre, güvenlik kuvvetlerinin barışçıl gösteri yapanlarla, şiddete başvuranları ayrıştırmak zorunda olduğu, şiddet içermeyen ve barışçıl nitelikteki toplantılarının kamu düzenini bozduğu iddia edilse bile mesaj verilinceye kadar sürdürülebileceği devletin görevinin sadece kamu malını ve düzenini değil barışçıl gösterilerde bulunanı da korumak olduğunu hedef gözetilmeksizin, şiddete başvuran başvurmayan ayrımı yapmaksızın bir bütün olarak tüm göstericilere müdahale edilmesini doğru bulmamaktadır.
Yine Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16. maddesi,
" polisin görevini yaparken direnişle karşılaşılması durumunda bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili olduğu, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartlar gerçekleşirse silah kullanabilecektir.
Zor kullanmadan önce ilgililere direnmeye devam etmeleri durumunda doğrudan doğruya zor kullanacağı ihtarı yapılır. Ayrıca, polis olaylarda doğrudan biber gazı kullanmaktadır. Biber gazı potansiyel olarak tehlikeli bir maddedir. Kapalı alanlarda asla kullanılmamalıdır. Açık havada kullanılmasında bile bölge gerekli güvenlik tedbirleri alınmalıdır. Biber gazına maruz kalanların derhal doktora ulaştırılmaları gerekir.
Olaylarda, protesto hakkını kullanan yurttaş ile şiddette başvuranlar arasında ayrım yapılmaksızın ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanma yerine doğrudan maddi güç kullanılması yani, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazların kullanılması AİHM kararlarına aykırıdır.
17 Aralık 2013 "yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama" operasyonundan sonra ortaya çıkan deliller ışığında siyasi iktidarın baskıcı ve faşizan uygulamaları daha da artmış, azgınlaşmış Adli Kolluk Yönetmeliği'nden, İnternet Yasası'na, hukuk devletini tamamen ortadan kaldırarak yargıyı adalet bakanına yani siyasi iktidara bağlayan HSYK düzenlemeleri ile birey-yurttaşın temel hak ve hürriyetlerinin alabildiğine daraltıldığı bir süreçten geçilmektedir.
Siyasi iktidarı buradan bir kez daha uyarıyoruz. Eylem ve işlemlerini hukuk devleti içerisinde yapmaları gerektiğini, birey-yurttaşın sesinin kısılmaması gerektiğini, birey-yurttaşın taleplerinin dinlenilmesini, etnik kökenine, diline, dinine, mezhebine göre ayrımcılığa tabi tutulmasını, siyasi iktidarın nefret suçunu oluşturacak yaklaşımlardan uzak durmasını, siyasi tansiyonun düşürülmesini, siyasetin asgari ve karşılıklı nezaket düzeyinden uzaklaşılmamasını, siyasi iktidarla birlikte tüm muhalefet partilerinden de beklemekteyiz.
Canlar değil, camlar kırılsın..! diyoruz.
Kamuoyuna saygıyla sunarız.
Diğer Haberler