BARODAN HABERLER

AKDENİZ TV'DE CANLI YAYINA

941 görüntülenme
15/05/2014
AKDENİZ TV'DE CANLI YAYINA
Adana Baro Başkanı Avukat Mengücek Gazi Çıtırık, Akdeniz TV'de "Kamu Vicdanı" programına konuk oldu. Yüksel Mert ve Taner Talaş'ın hazırlayıp sunduğu ve canlı yayınlanan programda Baro Başkanı Avukat Çıtırık, ülkemizde son günlerde yaşanan güncel ve hukuki konularda soruları yanıtladı. Baro Başkanı Avukat Çıtırık, öncelikle Manisa'nın Soma İlçesi'ndeki Maden Ocağı'nda yaşanan patlamayla ilgili görüşlerini ifade etti. "Ülkemize başsağlığı diliyorum. Çok talihsiz ve üzücü bir olaydır. Hala göçük altında insanlarımız var. Maden işçileri ile ilgili yaşanan olaylarda hep kader sözcüğü kullanılır. Almanya birinci sırada. Biz 28. sıradayız kömür üretiminde. Almanya'da son 40 yılda bu tür patlamalarda sadece 3 kişi ölmüş. Biz de son 30 yılda 1378 kişi ölmüştür. İş kazalarından Türkiye Avrupa birincisidir. Burada kamusal denetim ayağının güçlü olması, tedbirlerin alınması gerekir, kayıt dışılığın önüne geçilmesi gerekir.Burası çok tehlikeli meslek koludur. İş yerinde güvenlik tedbirlerinin ne olduğu zaten saptanmıştır. İş sağlığı ve Güvenliği konusunda çerçeve sözleşmeleri vardır. Bize kamuda görev yapan ve işverenlere düşen yükümlülükler vardır. Bunlar yerine getirilmezse bu tür patlamalar olacaktır. Manisa Milletvekilleri TBMM'ye Araştırma Önergesi verildi. Parlamentoyu tıkamak ve çalıştırmamak amacıyla yapılıyor şeklinde görüşlerle bu bertaraf edilmiştir. Biz, bu olaylardan sonra hep ahı, vahı mı konuşacağız. İşin en üzücü yanı, bu işletmede kaç işçinin çalıştığını bilmeyecekse kim bilecek? Güney Kore'de bir gemi battı, yüzlerce insan hayatını kaybetti, sorumluluk sahibi ülke yöneticileri istifa etti. Adanalı hemşehrilerimiz, yanlış algılamaya düşmesinler. vehameti yüksek, toplumda çok ciddi, tabi ateş düştüğü yeri yakar ama bir şekilde yürekleri dağlayan bir olay gerçekleşmiştir. Biz olmaması için konuşuyoruz. Biz, siyasi iktidar şöyledir, böyledir demiyoruz. Manisa Milletvekillerinin Soma'daki maden ocaklarındaki patlama ve ölümlerle ilgili araştırma önergesi red ediliyor. 6331 sayılı iş sağlığı ve iş güvenliği 2 yıldır yürürlüktedir. o zaman kamudaki iş yerlerinin denetimlerini yapılıp yapılmadığı, bu sonuçta kar amacıyla değil, kamu yararının hakim kılınarak yürütülmesi gereken bir iştir. İhaleyi bizde olan, bizden olmayan şeklinde ayrım yapılmadan, kamu yararını ve kamu çıkarlarını gözeterek yapılmalıdır. 1983, 84 yılından itibaren başlatılan özelliştirmeler yapılmaktadır. Özelleştirmenin bir tarifi var. KİT'lerde teknolojik gelişimlerini sağlayaman, istihdam mı?, KDV yaratmayan ve artık kamuya ve devlete yük getirmeye başlayan kurumların halka arz ve blok satış yöntemleriyle satılmasıdır. Türkiye'nin geçmişinde yaptığı özelleştirmelerde, PTT'nin T'si, TÜPRAŞ'lara bakalım. Bunlar zarar mı etmiştir. Bunlar KDV mi yaratmıyordu? Dünya'da esen Neoliberalizm rüzgarları sonucunda, kamu hizmetlerini yok pahasına satmışız. Bu iş kolunda 15 yaşında çalıştırılmaları yasaktır. Ama çalıştırılmıştır. Soma Cumhuriyet Savcılığı soruşturmasını başlatmıştır. Bu siyasi iktidar döneminde yaşanan iş kazalarına artık iş cinayetleri dönemi yaşamaktayız" BARO'NUN ÇALIŞMALARI "MİT'e ait olduğu iddia edilen TIR'larır durdurulmasından, HSYK'da yapılan düzenlemeler, 17 Aralık 'kara para aklama, yolsuzluk ve rüşvet' dosyasından tutunda, tüm olumsuzlukların hepsinde basın açıklaması yapan, eylem ve yürüyüş yapan bir baro başkanı olduğu inancındayım. Biz bunu yaparken bazı arkadaşların gözden kaçırdıkları konu var: Avukatlık Yasası'nın 76. ve 95. Maddesi var: Meslek düzenini, saygınlığını, ahlakını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlevsellik kazandırmaktır. Diyor. İnsan haklarını ve hukukun üstünlüğünü koruyup, savunmak ve işlevsellik kazandırma görevi başka hiçbir meslek kurumuna verilmemiştir." MİT'E AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN 3 TIR'A İLİŞKİN YÜRÜTÜLEN SORUŞTURMADA YAŞANAN HUKUKA AYKIRILIKLAR KAYGI VERİCİDİR. "Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülmekte olan 2014/19640 sayılı soruşturma evrakında, yani kamuoyunda Jandarma tarafından durdurulan MİT'e ait olduğu iddia edilen 3 TIR'la ilgili yürütülen soruşturmada şüpheliler Müdafilerinin vekalâtname sunarak dosyanın tamamının bir örneğini talep ettikleri, ancak Cumhuriyet Savcılığı'nın dosyada ' devlet sırrı' niteliğinde evraklar bulunduğu gerekçesiyle bunların dışındaki evrakların fotokopilerinin alınabileceğine dair verdiği karar üzerine Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ne itiraz yapılmışsa da itirazın reddine karar verilmiştir. CMK 153, 157/1 ve Avukatlık Yasası'nın 2. maddesi, 06.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri, Yazı işleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliği'nin 54. maddesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde Cumhuriyet Savcılığı sahip olmadığı bir yetkiyi kullanarak hatta yetki gaspına yol açacak şekilde, dosya içerisinde 'devlet sırrı' niteliğinde belge olduğu gerekçesiyle örnek alma hususunda, şüpheliler müdafilerini kısıtlaması hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü CMK 125'e göre dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgelerden hangisinin 'devlet sırrı' niteliğine haiz olduğuna ancak mahkeme hakimi veya heyeti karar verebilecektir. Ancak bu soruşturmada Cumhuriyet Savcısının devlet sırrı niteliğinde belge olduğuna dair vermiş olduğu karar, hukuka aykırıdır" MESLEKTAŞLARIMIZ ULAŞAMIYOR AMA... 6526 sayılı kanun ile CMK'nın 153. maddesinin 2,3 ve 4 fıkraları yürürlükten kaldırılmış olup şüpheli müdafiinin dosya inceleme ve istediği belgelerin bir örneğini almasının önünde yasal hiçbir engel kalmamıştır. Sulh Ceza Mahkemesinin gerekçe belirtmeksizin itirazın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır. 07.05.2014 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma neticesinde iddianame hazırlayarak Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğunu basın yoluyla kamuoyuna duyurmuştur. İddianame henüz değerlendirme aşamasında olup, 12.05.2014 ve 13.05.2014 tarihlerinde Star ve Yeni Şafak gazetelerinin nüshalarında iddianamenin kabul edildiğine yönelik ve müdafilerin dahi erişemediği şüphelilerin isimleri de yazılarak haber yapılmış ise de iddianamenin henüz değerlendirme aşamasında bu bilgilerin basın yoluyla kamuoyuna sunulması soruşturmanın ve kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülüp yürütülmediği hususu son derece kaygı vericidir. Star ve Yeni Şafak gazeteleri henüz kovuşturma yapılıp bir hükme bağlanmayan söz konusu soruşturma ile ilgili kamuoyunda son günlerin moda deyimiyle "algı yönetimi" yapılmak suretiyle "kumpas", "hain", "paralel yapı", "komplo" tanımlamalarına yer vererek gerçek dışı yorumlarla haberler sunulmuştur. Şüpheliler için istenilen cezayla adeta kamuoyu önünde yargısız infaz yapılarak masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı zedelenmiştir." GİZLİ TANIKLIK MÜESSESESİ " Biz üç temel erk var, biliyorsunuz. Yasama yürütme ve yargıdır. Bana göre, yargı da eşitler arasında önde gelir. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin olduğu ve Anayasanın belirlemiş olduğu organlar eliyle kullanılacağı 6. Maddede düzenlenmiştir. Anayasanın 9. Maddesi yargı yetkisini düzenlemiştir. Bağımsız mahkemeler eliyle Türk milleti adına karar verdiği açıktır. Gizli tanıklık müessesi var. 2005 yılında yapılan değişikliklerle bu gizli tanıklık konusunu CMK'nın içerisindedir. Daha sonra Türkiye uzun bir dönem özel yetkili ve görevli mahkemelerin yargılama süreçlerini yaşadı. Bu durum, olağanüstü rejimlere özgüydü. Kaldırılmış olsa da hasar çok büyük oldu. Sanki buralara özel yetki ve görevlendirilmiş kişiler aracılığıyla bir şeyler yürütülmeye çalışıldı. Bunların hepsinin örneği ortadadır. Doğal yargıç güvencesine aykırıydı, adil yargılama ilkesine aykırıydı. Verdikleri kararlar itibariyle ve aynı zamanda yaptıkları yargılamalar içerisinde savunmayı çok ciddi kısıtlayarak, anayasa'da ve AİHS güvence altına alınmış adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdıktan sonra, Türkiye'deki muhalefetin, beğenmediğiniz insanlar olabilir, beğenmediğiniz fikirler, beğenmediğiniz kuruşlar olabilir ama bu kuruluşları yargıyı aracı kullanmak suretiyle ortadan kaldırma girişimleri yürütülmüştür. Türkiye'de yargı yani, 2010 yılında bir Referandum yapıldı. Adli ve idari yargıda yapılan değişiklikler, yandaş yapının, bu sefer Yüksek Yargı'da aynı şekilde değişiklikler yapılması, HSYK'nın oluşturma şekli, içeriğinde yapılan değişiklikler ile bir yere geldik. Rejimi dönüştürebilmenin, iktidar mücadelesinin aracı olarak özel yetkili ve görevli mahkemeler kullanılmıştır. Bunu söylerken Türkiye'de kural ve kurumlarıyla işleyen bir demokrasinin taraftarıyım. Ben hiçbir zaman için ara rejim modellerini ya da askeri vesayeti benimsemem, yanında olmam ve her zaman karşısında olurum. Elbette ki bu mahkemeler görevleri içerisinde Türkiye'nin anayasal düzenini askeri aracı kılmak suretiyle değiştirmek isteyenlere karşı görevlerini yerine getirmişlerse onlara bir söz söyleyemem. Kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davaya katıldım. Mahkeme Başkanının, haklarında örgüt yöneticiliği suçlaması bulunan sanıklara 2 saat, haklarında örgüt üyeliği suçlaması bulunan sanıklara ise 1saat, tutuksuz yargılananlara da 30 dakika verilmişti. Bu durum, AİHS'nin 6. ve Anayasa'mızın 36 maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Anayasanın 37. Maddesinde düzenlenen kanuni hakim güvencesine aykırı, olağanüstü dönemlere özgü olan bu mahkemeler ve yargılama yöntemleri uzunca yıllar hukuk dünyamızda tartışılacak ve bu uygulamalar asla unutulmayacaktır. Savunmanın kısıtlanıp yok sayıldığı bir yargılama, adil yargılama olarak nitelendirilemez. Siyasi iktidarın amacı, yargı bağmsızlığı ve tarafsızlığı olmadığı yerde Cemil Çiçek, "Anayasanın 138 maddesi ortadan kalkmıştır. " açıklaması yapmıştı. Ne diyor, o madde, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Türkiye, 17 aralık 2013 günü "Kara para aklama, rüşvet ve yolsuzluk" operasyonu ile sarsıldı. Daha operasyonun birinci gününün sabahında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki 5 temel emniyet şube müdürü, emniyet müdürleri, cumhuriyet savcıları, hakim ve savcılarının görev yerleri değiştirildi. Siyasi iktidar gücü, siyasi iktidar nüfuzu kullanılmak suretiyle bu noktaya gelindi. Eşit arasında önde gelen yargıyı kendi kafanızda yarattığınız dünyaya engel olarak gördüğünüzde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tek adamlığa gidişin örnekleri sergileyenler olmuştur. Ama eninde sonunda hukukun içinde kalmışlardır. Bugün Türkiye'de hukuku içselleştiremeyen, hukuku tanımayan; Türkiye'de yargıyı, hukuku kendine ayak bağı gören bir zihniyet bulunmaktadır. Bugün Türkiye'de 'paralel yapı' adı altında, özellikle de bu söylem 17 Aralık'tan sonra ortaya çıktı. Kendi anlayışına hizmet edecek, hakim ve savcıların hizmet edecekleri yer, adalet gibi ulvi bir makamdır. Adalete hizmet edeceksiniz. Ama siz hakim ve savcıları bizden olan bizden olmayan diye ayrıştırırsanız, hakimlerin vermiş oldukları kararlarla konuşurken onların vermiş oldukları kararları Adana'da, yeri geldiğinde diyorsun ki, bir cumhuriyet savcısı çıktı: "kahraman", "vatan evladı" ama onun karşısında bir kararı verene, "paralel yapının uşağı" diyorsunuz. 1962 yılından bu yana yargıya hizmet eden Anayasa mahkemesi Başkanı'nın açıklamalarından rahatsızlık duyuyorsunuz. Facebook, Twitter ve youtube kapatılması, Twitter'in açılmasıyla ilgili karara "saygı duymuyorum" diyorsunuz. Siyasi iktidarla anlaşamadığımız temel nokta şudur: Türkiye Anayasası'na göre bir hukuk devletidir. Ama bugün Türkiye kanun devleti bile değildir. Bugünkü siyasi iktidar ; Türkiye'nin mevzuatını allak bullak etmiştir. Toplumsal muhataplarını dinlemeksizin, temel yasaları bile parmak çoğunluğu ile çıkartmıştır."
Diğer Haberler