8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ NEDENİYLE YAPILAN BASIN AÇIKLAMASI
08/03/2013
Adana Barosu Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, 8 Mart Dünya Kadınlar günü nedeniyle Mahmut Esat Bozkurt Salonu'nda yaptığı açıklamada, Manisa'nın Turgutlu ileçesinde dün meydana gelen olayla ilgili olarak; "Maalesef güne mutlu başlayamadık. 2 çocuk annesi Gülcan Çelen cep telefonuyla konuştuğu sırada eşi tarafından, çocuklarının gözleri önünde önce dövülüp, kaçarken de bıçak darbeleriyle öldürülmüştür. Gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve psikolojik baskının sonrasında insanın en temel yaşam hakkının sona erdiriliyor olmasın. Türkiye'de her zaman söylediğimiz gibi, kadın hukuku ve kadın cinayetleri kriminal bir olay olarak görülmemeli. Sadece polisiye önlemlerle bu cinayetlerin önlenemeyeceğini, baromuz kadın komisyonu ve ilgili makamlar her yerde dile getirmekte. Ama ataerkil bir toplumda ve erkek iktidarının egemen olduğu ülkemizde sorunlara hep bu cepheden bakılmakta"dedi. Av. Çıtırık, konuşması sırasında Nazım Hikmet Ran'ın 'Kadınlar' şiirini de okudu: "birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar" Ardından konuşmasına devam eden Av. Çıtırık, "Sadece bugüne özel değil her zaman kadınların toplumda hak ettikleri yeri almaları adına, kadına yönelik şiddetin, kadına yönelik ayrımcılığın önlenebilmesini arzuluyoruz. Avukatlık Yasası'nın 76. Maddesi uyarınca insan haklarını savunmak, korumak ve geliştirmek biz barolara da verildiğinden tarihsel süreci içerisinde ve bugün yürüttüğü çalışmalarla hak ettiği yeri alan ve daha alacağını inandığım Kadın Hukuku Komisyonu'muzun bu haftaki etkinlikleri, Adana'da lise ve dengi okullarda 'kadın kavramı', 'toplumsal cinsiyet ve ayrımcılığın önlenmesi' doğrultusunda yürütülen çalışmalarda toplumun her yerine ulaşarak, ciddi bir şekilde emeğini, zamanını ayıran başta başkan ve yönetim kurulu üyelerine en içten saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Adana Barosu; bu konudaki duyarlılığını, toplumsal konulara yaklaşımını, hukuk devleti ve hak ihlali konularındaki duyarlılığını özellikle de kadın hukuku yönünden kadına yönelik şiddet, ayrımcılığın önlenmesi ve toplumsal bu sürecin ilerletilmesi yönünde faaliyet ve emek koymaktadır. Kadınlar günümüzü kutluyorum, daha çağdaş daha özgür bir dünyanın kadınların eseri olacağını olan inancımla hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum."
Daha sonra söz alan Adana Barosu Kadın Hakları Komisyonu Koordinatörü Av. Ümit Büyükdağ Özdemir de 8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü nedeniyle basın açıklamasını okudu.
"Konumuz kadın... Sular yine alabildiğine sığ, kafalar başka hiçbir konuda olamayacak kadar karışık...
Kadın ve erkek var olduğu günden bu yana, onların ortak yaşam alanı olmasına rağmen dünya, erkeğin etrafında dönmüş; erkek merkezli hayat da kadını, erkeğin bakış açısına göre şekil almaya zorlamıştır.
Dünya'da her üç kadından biri hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmaktadır. Her beş kadından biri cinsel tacize veya tecavüze uğramaktadır. Yeryüzünde işlerin % 66'sı kadınlar tarafından görülmekte, malların ise % 99'u erkeklere ait bulunmaktadır. Dünya genelinde mültecilerin %80'i kadındır.
Ülkemizde de, fuhuşa sürüklenen kadınların, kız çocuklarına cinsel istismar vakıalarının sayısı her geçen gün artmaktadır. Töre cinayetleri utanç verici yüzünü bizlere göstermeye devam etmektedir. Kürtaj tartışmaları ile kadının, bedeni üzerinde dahi söz sahibi olması engellenmektedir. Kadınların karar mekanizmalarına katılma oranı düşüktür. Kadın, medeni halinin değişmesi ile soyadını değiştirmek zorunda kalmakta; "kimlik sorunu" yaşayarak yine mağdur olmaktadır. Kadına yönelik ayrımcı yasalar, kadını dezavantajlı grup haline getirmekte, ötekileştirmektedir.
Medya; toplumsal cinsiyetçi bakış açısı ile kadın kimliğini zedelemektedir. Gazetelerde şiddet mağduru kadın öyküleri magazinleştirilerek okuyucuya sunulmakta, toplumsal yozlaşma vurgulanacakken, mağdur kadının talihsizliği, güzelliği vurgulanmaktadır.
Türkiye'de son dört yılda 181.000 çocuğumuz, gelin olmuştur. Hemen hemen her dört evlilikten birinde çocuk gelin mevcuttur. Çarpıcıdır ki 18 yaşından küçük kızlarını evlendirmek için dava açan aile sayısı, bir önceki yıla göre % 94.2 artmıştır.
Kadınlar sosyal güvenceleri olmadan çalıştırılmakta; kadın emeği daha düşük ücretlendirilmekte, çalışan kadın için çocuk bakım hizmetleri de yetersiz kalmaktadır. Kadınlar kayıt dışı sektörlerde veya ailede; geçici, gündelik olarak çalıştırılmakta, çoğu zaman emekleri ücretlendirilmemektedir. Tüm bu yaşananlar sonucu da kadınlarımızın istihdam oranı düşmektedir. Bu bağlamda, gündemde olan 24 haftalık doğum izni düzenlemesi de bir yönüyle sevindirici olsa da, yasal önlem alınmaması durumunda kadını, özellikle de özel sektörde mağdur edecek, işten atılmasına, istihdam edilmemesine veya kayıt dışı çalıştırılmasına yol açacak olması sebebiyle de tedirgin edicidir. Düzenleme yapılırken bu ihtimaller de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Kadına yönelik şiddet, utanç verici düzeye ulaşmıştır ve bunun önlenmesi için yapılacak girişimler, en temel insan hakkı olan "yaşam hakkı" başta olmak üzere kadının haklarını elde edebilmesi için; toplum için önem taşımaktadır. Bu sorunun önüne geçilmesi; toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ve "sıfır tolerans" söylemli bütüncül bir yaklaşımla mümkün olacaktır.
Kadının sırf cinsiyeti sebebiyle ötekileştirildiği, yalnızlaştırıldığı ve mağdur edildiği yerkürede tüm bu sorunlar toplumsal cinsiyetçi bakış açısından kaynaklanmakta; geleneksel değer yargıları ile kadının görevleri ev içi ile sınırlanmaktadır. Kadına biçilen rol iyi eş ve iyi anne olmasından ibaret kalmaktadır. Unutulmamalıdır ki, cinsler arası farklılık insanın doğası değil; toplumların yarattığı gerçekliklerdir. Oysa ki; ülke refahı, kız çocuklarının iyi eğitim alması, sonrasında istihdam oranlarının artışı, kadının erkekle eşit işe eşit ücret alması ile mümkün olacaktır.
Tüm bu sorunlara karşı mevzuat düzenlemeleri pek tabii önemlidir. Ancak tarih, bize mevzuat düzenlemelerinin tek başına yeterli olamadığını göstermektedir. Toplumsal cinsiyetçi bakış açısının hakim olduğu bir düzende, uygulamada yetersizlik olduğu sürece kadının kadın olmasından dolayı yaşadığı sorunlarda devam edecektir. Örneğin; 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 08 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiş; kanunun kabulünü izleyen nisan ayında ise kadına yönelik şiddet vakıaları 2012 yılının en yüksek oranına ulaşmıştır.
Dilsizleştirilerek baskı altına alınanlara, ezen-ezilen anlayışının tahakkümünü anlamak için kitaplar devirip ansiklopediler yazmaya hiç gerek yok. Tek bir şeye ihtiyaç var; farkındalık geliştirmeye. "Hukuka, dünyaya ve yaşama dair sözümüz var." diyerek devam ettiğimiz mücadelede bu farkındalık uğruna çabalayan tüm kadınların günü kutlu olsun."
Konuşmaların ardından, Adana Barosu tarafından kadın haklarının genişletilmesi için katkı sunan Av. Ülcaz Olgun Şahin anısına Av.Yücel Akan ve Av.Ayşen Akçal'a 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde teşekkür bu plaketi takdim edildi.
Diğer Haberler